21 Ocak 2008 Pazartesi

Pamuk Hanım


Pamuk

Bu yaramaz kedi beni tırnakladıktan sonra, iki gün saklandı. Ara sıra mama yemek için çıkıyor, tekrar saklanıyordu. İki günün sonunda kendisini kapı, pencere tepelerinde göstermeye başladı.
Kapıların üzerinde oturuyor. Bakalım ne zaman yanıma sokulacak? Merakla bekliyorum.

19 Ocak 2008 Cumartesi

HOŞGELDİN YARAMAZ PAMUK

Diğer iki kedim de beni istemeden terk ettiler. Çünkü Kartopu isimli kedimi çaldılar. İkincisi pamuk olanı da evden oynamak için, sokağa kaçtığı gün köpek parçalamıştı. Üzüntümden aylarca gözyaşı döktüm. İkiside beni çok üzüntüye boğdu. Küçücük yavru iken alıp büyütüyorsunuz, ondan sonra hayasızın birisi gelip alıyor veya bazı sebeple ölüyor. İnsan o kadar alışıyor ki ailenin bireyi gibi kabulleniyor. O kadar üzülmüştüm ki eşim bana bir daha evde hayvan beslememi men etti. Etti ama ben hep arayış içindeydim.Her ağzımı açıpda kedi lafı etsem( sakın ha)derdi. Kendisi aniden vefat edince artık kedi almamda bir sakınca görmedim. Dün, yani ayın onsekizinde, damadım Enver ile dişçiye gitmek için buluşacaktık. Bana telefon edip istediğim gibi bir kedi bulduğunu söyledi. Görmeden almayacağımı söyledim. Ama içim içime sığmadı. Erkenden evden çıkıp faturalarımı ödeyip ,verdiği adrese gittim. Kendiside orada idi. Kafesin içine satılmak için konmuş kediyi gördüm. Ankara kedisi idi onbir aylıkmış. Görür görmez kanım kaynadı o kadar sevindim ki kaybettiğim kedilerimi bulmuş kadar sevindim.Taşıma sepeti alıp içine koyduk.Mamasınıda alıp heyecanla eve geldim. Biran evvel sepetinden çıkarmak için nasıl heyecanlandım anlatamam.
Kendisini serbest bıraktım başladı evin orasını burasını koklamaya, gezinip miyav miyav deyip ara sırada bacaklarıma sürünüp sanki teşekkür ettiğini sanmıştım. Meğer hayvancağız eski yerini istiyormuş, yada ben öyle anladım. Evde bazı işlerim vardı onları hallettikten sonra kendisini kucağıma alıp sevmek istedim,f akat bana inanması zor ama gerçek olan, bir pati attı.
Bu onun tokatı idi. Ben de onu kucağımda sıkıştırıp (anneye pati atıyorsun ha) diyerek poposunu
azıcık mıncıkladım.Öyle bir dönüp bana pençe attı ki, sol gözümden aşağı tırnaklarıyla sıyırdı.
Canım öyle yandı ki, aynı anda gözüme kan doldu. Öyle derin tırnaklamıştı ki, yüzümün sol tarafından kıpkırmızı kan akıyordu. Bir türlü kanı durduramadım koştum mutfağa dolaptan donmuş bir paket alıp yüzüme koydum, fakat hala kan akıyordu. Bir saaten fazla uğraştım kanı durdurmak için. İşim bitip oturunca gelip karşıma oda oturdu. Bende kendisi ile konunuşmayabaşladım. (Seni utanmaz seni ben seni sevgiyle alıp getirdim, sana mamalar aldım, seni sevmek istedim bana yaptığına bak. Seni utanmaz seni. Defol gözüm görmesin, defol). Dedim. Yüzüme öyle baktı ki sanki ne dediğimi anlamış gibi idi. Kanepeye uzandım;TV seyretmek için, hemen yanıma atladı yüzüme doğru gelmeye başlayınca ben şahsen korktum.(Defol gözüm görmesin seni) dedim.Hayvan odadan çıktı. Birdaha da yanıma gelmedi.
Sabah olunca kendisini aradım evin içinde kaybolmuştu. Aramadığım yer kalmadı. Kapalı oda kapılarını bile açıp baktım yok. Yok kedi kaybolmuştu. Ay çıldıracaktım sanki. Yok hiçbir yerde bulamıyorum. Dişçi ile de randevum var, evden çıkmam lazım. Bulamayınca bu defa höflendim. Bu hayvan iyi saate olsunlardanmı diye. Çünkü çok akıllı olduğunu anlamıştım .Ben onunla konuşurken öyle bir dinleyişi vardı ki, sanki senin konuştuklarını anlıyorum der gibiydi.
Tam kapıdan çıkıyordum ki geri dönüp bir daha aradım. Masa örtüsü sandalyenin üzerine sarkmış oda örtünün altına girmiş beni görünce kulaklarını dikti geri geri çekildi. (Gel kızım barışalım) dedim elimi uzatınca patisi ile elimi itti.(Vay hanımefendi hem suçlu hemde güçlüsün demek öyle ha ) deyip evden çıktım.Döndüğüm zaman hala orada idi ve gelmiyordu. Az daha beni kör edecekti, çünkü göz kapağımdan aşağı doğru yırtmıştı yüzümü.Şimdilik kendisine yüz vermiyorum, bakalım ne zaman barışacağız. Hanım efendi öylesine mağrurki resimde göründüğü gibi. Hiç yüz vermiyor. Birazda haklı gibi çünkü olanlardan sonra o barışmak için yanıma gelmişti ben onu kovunca gücüne gitti.

17 Ocak 2008 Perşembe

Torunum Ögeday, benim ilk torunum. Yani ailenin ilk gözağrısı. Şu anda liseli bir genç. Hafta sonunda babası ile bana gelmişlerdi. Bende kendilerine mangal yapayım dedim. Bana yardımcı olmak isteyince mangalı yakmasını söyledim. İlk defa mangal yakacakmış meğer, anlayıp kendisine yardımcı oldum. Tatlım mangalı kısa sürede yaktı bana hazırladı. Muzır babası habersizce resmini çekmiş. Şu an mangal boş fakat ilk heves olunca hemen biberler kondu mangala. Tabiiki arkadan şişler yetişti. Bana bilgisayar hocalığıda yaptı. Güzel bir hafta sonunu üçümüz birlikte geçirdik.Yaşlı kimselerin Allahtan daha ne istediği olabilirki, aranmak, ziyaret edilmek onlar için büyük saadet. Akşam evlerine döndükleri zaman içimi hüzün kapladı, bu tatlı bir hüzündü. Sonunda evlerine dönecekleri malum, fakat hiç gitmesinler istiyor insan. Neyse gelip aramalarıda herşeye değer. İnsan hayata iki kişi başlıyor, sonunda yalnız kalıyor işte. Kapı gözleniyor ondan sonra .Hayat bu, takdirilahi.

4 Ocak 2008 Cuma

Kar

Kar ne yumuşak nede ak,
görünce biraz sıcak,
eriyip su olacak,
onu uzaktan gören,
kuş tüyleri sanacak, diye bir şiir ezberlemiştim ta çocukluğumda. Bu yılın ilk karı yağdı bugün . Çatıların üzeri beyazlaştı ama kartopu oynayacak gibi değil. Gökyüzü karanlık yüzünü asmış, düşünüyor gibi yağayım mı yağmıyayım mı der gibi... Öylece sakin bir hava. Bu su kıtlığında bol yağsa da yazı susuz geçirmese insancıklar.
Kar yağınca beni çocukluğuma götürür. Mersinin Mut kasabasında çocukluğumun altı yılı geçti. Toroslarda bir kasaba. Kışı soğuk, yazı da kurak geçen bir yer. Kar yağdığı zaman benim dizlerime kadar gelirdi. Günlerden birinde akşam gezmesine annemle beraber komşular toplanıp, başka bir arkadaşlarına oturmaya gittik. Büyükler tombala oynayıp vakit geçirirlerken ben pencereden ağaç dallarının üzerindeki bembeyaz yığınları görünce başladım Hatice teyze pamukları ağacın dallarına sermiş demeye, o kadar bağırmışım ki bana biri ne bağırıyorsun dedi. Bende bakın Hatice teyze pamukları ağacın dallarına sermiş dedim. Dönüp baktıklarında aaaa kar yağmış dediler. Meğer karmış, ben ilk defa görmüştüm karı. Hemen oyunu bırakıp, giyinip sokağa çıktık. Kocaman kadınlar bağırıp çağırıyor, kartopu yapıp birbirlerine atıyorlar, güreş yapıp birbirlerini yere yatırmaya çalışıyorlardı. İlk defa görmüştüm kar denen nesneyi .
Orada altı yıl yaşadım. Her kış geLdiğinde bol bol kar yağardı. Şimdi her kar yağdığında hep Hatice teyzenin pamukları gelir aklıma. İster istemez gülümseme belirir dudaklarımda. Çocuk saflığı ile görmemişliğin verdiği bir benzetme ne hoştu . Daha o zaman dokuz yaşında idim. Keşke zamanın gerisine gidilsede o günleri tekrar yaşasam.Çocukluk güzel, hemde çok güzel.

1 Ocak 2008 Salı

Ayasofya


Galata kulesi


Yeni yılda İstanbul'da

Ah güzel İstanbul, ondört sene önce ayrıldık İstanbul'dan. Otuzdört sene oturduktan sonra daha sakin bir yerleşim bölgesinde oturmak için taşındık. İstanbul'u terk ettik. Çocuklarımız çok rahatsız oldular.Orada doğup büyüdükten sonra alışık oldukları çevreden kopmak, arkadaşlarından uzaklaşmak onlara çok ağır geldi. Yerleştiğimiz yeri çok yadırgadılar. Devamlı şikayet edip ağladılar.Hepside teker teker evlenip, İstanbula geri döndüler. Baba ve anne yapayalnız kaldık.
Yavrularımız uçup gitmişlerdi gerisin geriye . Ana babayı özleyip hafta sonu gelip gidiyorlardı. Bazen bizde gidip onlarda kalıyor, zamanla olan torunlarımızı, kendilerini görüp dönüyorduk. Gerçi hala öyle yapıyoruz. Bayramlarda toplanıp gelirler. Evimiz şenlenir . Yeni yıl kutlamalarını hep yalnız yapıyorduk. Bu yıl değişiklik olsun diye ortanca kızımın evinde toplanmaya karar verdik. Kardeşlerine de haber verip hep bir araya geldik.
Ben İstanbul'a ne zaman gitsem oltamıda götürürüm. Evde akşam için bazı hazırlıkları yaptıktan sonra damadım ve torunumla birlikte Eminönü'ne geçtik, baba oğul onlar Sirkeci'ye geçip alışveriş yapacaklar, bende köprüden olta atacaktım. Öylede oldu. Onlar Sirkeci'ye gittiler, bende köprüde avlanmaya başladım. Tutulan balıklar istavritti ama kıraçadanda küçük yavrulardı.
Ben tuttuklarımı iğneden alıp denize attım. Arada büyük de gelmişti onlarıda orada avlanan bir avcıya verdim. Gelmişken biraz vidyo çekimi yapayım dedim. Tam başlamıştım ki baba oğul geldiler. Beraberce eve döndük. Başladık kızımla hazırlıklara.Vallahi kısa zamanda neler yapmadıkki. Tam işimizi bitirdik, başladılar yavaş yavaş gelmeye. Torunlar, damatlar, gelin derken bir curcuna ki sormayın. Ben yemeğimi zor yedim çünkü gözlerimin üzerinde bir ton ağırlık vardı . Biraz uzanayım da gözlerim hemde bedenim dinlensin derken uyuyup kalmışım. Çocuklar yıldız dökenleri yakıp neşelenmişler, bağırıp çağırmışlar ama kim duyar. Sanki afyon yutmuş misali uyumuş kalmışım.Damat gelip uyandırdı haydi anne gidiyoruz diye .
Gece yola koyulduk, eve geldiğimde uykumu almış olacağım ki sabaha kadar oturup, saat dört otuzda yattım. On otuzda kalkıp günlük işlerimle oyalandım. Düşündüm, sık sık İstanbul'a gittiğimdenmidir yoksa oturduğum yerin sakinliğinden mi, tekrar geri dönüş yapıp İstanbul'da oturmak hiç cazip gelmedi. O güzel şehir bana kalabalığı ile, trafik sorunu ile ve semtlerin birbirine olan uzaklığı ile çok yorucu geldi. Nekadar kalabalık olmuş, her gelişimde sanki daha farklı görüyorum. Gezmeye gitmek daha akıllıca bana göre. Severek oturanlara mübarek olsun. 2007 gitti, yeni yılımız herkese mutluluk, bolluk ve sağlık getirsin. Ülkemiz huzura kavuşsun. Amin.