17 Aralık 2010 Cuma

Aralık on da antalyaya gittim.Şehrin en ücra köşelri bile tertemiz.Yerlerde ne poşet nede boş sigara pakati var.Dört gün kaldım ve memnun olarak ayrıldım.
İnsanlarımız zaten sıcak kanlı ve misafir perver olduğundan bir sıkıntıda çekmedik.
Şansımızdan havada soğuma olmasına karşın üşümedik.İzmit le karşılaştırdığım zaman ,
Çok büyük kültür farkı olduğunu gördüm.
Halk saygılı,İzmitte elin kolun paketlerle dolu,seni görürler üzerine üzerine gelip illede çarparlar.Veya vasayite bindikleri zaman hanımlar omuzlarına taktıkları çantaları diğer yolcuların kafasına ,onuzuna çarpa çarpa geçerek kendilerine yer bulup oturana kadar başınızı kollamak zorunda kalırsınız.Zira onyedi yıldır burada oturuyorum ,onyedi yıldır aynı davranışları görüyorum ve çarşıya pazara çıktığım zaman sinirlerim bozulmuş vaziyette eve dönüyorum.
hem belediye hizmeti hemde halkın duyarsız ve bencil olması bakımından Antalya ile ister istemez mukayese etmeme neden oldu.


28 Temmuz 2010 Çarşamba

roma devri-kule

köy çeşmesi

roma-kale kulesi

tören kapısı





27 Temmuz 2010 Salı

Sifke de tapınak

Silifke de Atatürk evi
Atatürk evinin yandan görüntüsü


Silifke -göksu ırmağı





SİLİFKE

Silifke babamın doğup büyüdüğü Mesin iline bağlı bir kasaba.Temmuz 15 de yeğenimin nişan merasimi için Mersine gittim.hayli özlemişim o rutubetli sıcak havasını.
Nişan işi bitipde müsafirlerde evlerine gidince Kapıslıda bulunan deniz evine gidildi.O kadar sıcaktıki hakikaten yumurta pişerdi .Biz iki kafadar bacılar sıcaklara aldırmadan Silifke ye gittik.Babamızın doğup büyüdüğü evi görmek istedik fakat bulamadık.Saray mahallesiydi ama yerleşim bölgesi olmaktan çıkmış, sit alanı ilan edilmiş.
Romalılardan kalma bir tapınak kazılarda çıkmış . Kırılmış sütunlar,yıkık duvarlar sergilenmiş o devirde bunları nasıl yapmışlar diye düşünmemek elde değil fakat her yeri ot bürümüş mezbelelik gibi öylece duruyorlar.
Göksu ırmağını gidip köprü üzerinden seyrettik.Hakikaten adı gibi rengi var.Kenarında ağaçlar büyümüş yemyeşil.Kıvrıla kıvrıla akıp gidiyor.Etrafına parklar,lokantalar yapılmış çok beğendik gidip bizde oturduk.Yemeğimizi yedik.Hızımızı alamadıkhüdainabit olarak çıkıp büyümüş bir incir ağacına iki kardeş saldırdık.Elimizin yettiği yerden olgunlarını toplayıp afiyetle yedik.
Mersin le silifke arasında tarihi kalıntılar oldukça fazla.
Her adımda bir kalıntı görüp hayranlıkla izledik.bilenlerden bilgi aldık.
Helenistik devirden kalma roma yerleşim bölgeleri imiş.Hep dağlardan tarafa şehirler kurulmuş,sahildeki topraklı arazileri ekim yaparak kullanırlarmış.
Hatta Türklerin elinede geçtikten sonra aynı uygulama devam etmiş,arazi alabilenler dağlık kısımları oğullarına sahildeki arazileride kızlarına bağışlarlarmış.(yani değersiz olarak görürlermiş sahili).Şimdi sahilden arazi sahibi olan kızlar zengin olmuşlar ;dağdan arazi sahibi olan erkekler de avuçlarını yalamışlar.(İşte Allahın adaleti).
Hızımızı alamadık ertesi gün de denizden binikiyüz metre yükseklite olan bir dağ köyüne gittik.UZUNCA BURÇ adı.Oradada kalıntıları gördük bilgiler aldık.Tapınak,antik tyatro,sarnıç,su kemerleri,şehrin hala dimdik ayakta duran giriş kapısı,tören kapısı,adak mabedini gezdik.Doğrusu çok etkilendik.Torosların üzerinde bir medeniyet gelmiş geçmiş.
Hala Roma yolu dedikleri yollarda döşenmiş taşların yer yer kalıntılarını gördükçe duygulanmamak elde değil.Nasıl yaşamışlar,bu yollarda nasıl yürümüşler diye düşünülüyor.
Köy halkı oldukça aydınlar.Tanıştığımız köylüler çok sıcak ve oldukçada aydın insanlar.
Bizi de çok sevdiler.Bizde onlardan alışveriş yaptık yarenlik ettik.Altı saat o köyde keyfi olarak kaldık.yayla olduğu için sıcaktan etkilenmedik serin ve kuru bir havası vardı.Aşağıya inip de rutubetli havada ne yapalım dedik.Köyden dört kilometre aşağıda romalılardan kalma şehir kalıntısı varmış ,orayada yürüyerek gidip döndük. Köylü kadınlar bize (gitmeyin sizi bu akşam misafir edelim burada kalın ama saat beşten sonra donarsınız kalmıyacaksanız beş arabası ile dönün yok kalacaksanız biz size kalın hırkalar veririz) Tabi döndük ama ilk fırsatta tekrar aynı köye gitmeye de karar verdik.
Ege bölgesinide gezdim ama buradan daha çok etkilendim hernedense.Hekesin gidip görmesini dilerim.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

KAHİRE KULESİ


Mart 21 de Kahire'ye gittim.İki ay kalıp bir hafta önce döndüm.
Oradaki izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Fırsat yaratılıp görülmesini tavsiye ederim.Nedense bizim milletin Amerika ve avrupa hayranlığı var ya hep oralara giderler.Halbuki ortadoğuyu gezip bu medeniyetleri tanımaları,özellikle binlerce yıllık Mısır medeniyetini görmelerini arzu ederim.Heryeri buram buram tarih kokan bu ülkede geçmiş için çok güzel izlenimler ediniyorsunuz.İnsanlarının yaşam biçimlerini görmek,yemeklerini tatmak da ayrı bir zevk.
Geçmişlerine sıkı bağlı kalmışlar.Atalarından utanmak yerine(bize unutturuluyor ve öcülermiş gibi tanıtıyorlar)Heryerde resimleri ,figürleri kullanılarak turistik bir gelir de amaçlamışlar.
Para keseleri,elbiselere,kahve kupalarına,deve derisinden yapılmış terliklerde,Kadınların süs eşyalarında,ev aksesuarlarında velhasıl aklınıza gelebilecek herşeyin üzerinde bu resimler basılmış. Tarihlerine sahip çıkışlarının bir göstergesi.Düşündüm bir an,bizim tarihimiz yokmu?
Neden tarihinden utanan bir millet olarak eğitim görüyoruz,bizim tarihimizi yaşatacak simgelerimiz yokmu diye.
İnsanlar hep mutlu görünüyor.Yüzlerinde hep bir gülümseme var.Yabancı olduğunuzu anladıkları an soruyorlar,fransızmısınız,ingilizmi?Diye. benim göz rengim açık olduğundan bu soruyu hayli duydum.Türküm dediğim zaman çok mutlu oluyorlar.Türküm diyene ayrı bir ilgi gösteriyorlar.Türk parasını bile görmek isteyen bir mısır lı
tacir meraklı sorular sordu.Tabi ben arapça bilmediğim için sohbet beni gezdiren kişi ile oluyordu.
Çok hızlı bir gelişmeyi gözledim.22 milyonluk şehire sığamadıkları için çöl olan arazilere yeni şehirler kurulmuş halada devam ediyor.Binalarına hayran kaldım.Estetik çok önemli onlar için.
Gösterişli klasık elbiseler giyiniyor köylü olanlar,hep işlemeli kıyafetler içindeler.Entari giyenlerde var erkeklerden ama onlar daha ziyade köylülermiş.Şehirde yaşayanlar bizde olduğu gibi giyim kuşamları.
Çölü hem şehirleştirip hemde yeşillendirerek cennete çeviriyorlar.Çok geniş yollar oluşturmuşlar
Çiçek açan devasa ağaçlar ,bahçe duvarları ağaçlarla çitlendirilmiş ve kaldırımların bir kısmı çimlendirilip rengarenk çiçeklerle bezenmiş.Salonlarda gözüne baktığımız benjaminler kaldırımlara ve bahçlere ekilmiş onlarıda silindir biçiminde kırkmışlar ,oda ayrı bir görünüm kazandırmış.
Hava alacak insanı görünüşüyle bunaltmayacak ,binaların üzerinize yıkılacakmış gibi görünümünü yok etmişler geniş caddeler ve çok büyük yeşil alanlar bırakarak.Afrika nın simgesi palmiyeler tabiki ayrı bir görünüm arzediyor.İnsan burada kendisini hiç yabancı olarak görmüyor.
Tek sorun dil.Şayet kendinizi ifade edecek kadar arapçanız olursa gezmeniz,alışveriş yapmanız ,gördükleriniz hakkında bilgi almanız bakımından huzurlu olursunuz.Daima yanınızdakine çekinerek ,ne dedi,nekadarmış diye sormaktan kurtulursunuz.
Öğrendiğime görede Mısır lıların konuştuğu arapça da değişikmiş.Halk dili olarak (ammice)
konuşuyorlarmış.Klasık arapçayı konuşunca halk dili ammice olanlar anlamıyorlarmış.Anlaşılan o ki hem klasik arapça hemde ammiceyi birlikte öğrenmek gerekiyor.
Biz evde Türkçe konuştuğumuz ve Türk arkadaşlarla görüştüğümüz için fazla sıkılmadık fakat turist olarak giden sıkıntı çeker gibime geliyor.bireysel gezi değil de en iyisi turlarla gitmek görmek.
O güzel şehrin yol inşaatlarında askerleri çalıştırdıklarını öğrendim.Etrafıma bakıp bunca yol ve binaların yapıldığını ,onca insanın çalıştığını görünce arılara benzettim.Üç yıl önce çöl olan bir bölgeyi koca bir şehir haline getirmişler,binlerce ev, okul,hastahane,alışveriş merkezleri,kafeler,
her aradığınızı bulacağınız bir çarşı.Akıl alır gibi değil.Bizim bir ataşehir,bir ataköy değil bir eskişehir kadar büyüklükte şehir kurulmuş.Bu şehir eski Kahire ile arası hiç durmadan araba ile kırk dakika.Bu iki şehir arasıda hızla kapanmakta.üç seneye kalmaz birleşir.
Spor tesisleri yapılmış o kadar büyük ki yüzme,futbol,tenis,binicilikvs.gibi .üye olan oranın nimetlerinden faydalanıyor.Yapay göl yapmışlar gezinti yolları kafeler lokantalar mevcut.
Dezenli bir şekilde sahra çadırlarını gezinti yollarının kenarlarına sıralamışlar yüzlerce.Yemeklerini götürüp orada ,lokantada yiyaenler var.Bizde de böyle tesislerin olması dileği ile.
Tatlıyı çok sevdiklerini öğrendim.Pepsi kola tüketimi diğerlerinden daha fazla imiş tatlı olduğu için.
Halkın çoğunluğu fakirmiş,fakat yüzlerinden gülümseme hiç eksik olmuyormuş.Dilencisi çok diye duymuştum gitmeden önce fakat ben bizdeki dilencilerden orada hiç görmedim.Ana caddeleri süpüren gencecik kızları çocukları gördüm.
Bütün bu güzelikler ve gülümseyen insanların yanısıra Büyükelçimiz ve eşi ile tanıştım.Kahirede epeyde işadamı ve ailesi var.Türkçe konuşanlar derneği kurulmuş ve orada guruplar halinde arkadşlıklar yapılıyor.
Elçi bey ve eşinin düzenlediği 23 nisan bayramını da orada elçilik bahçesinde Türkler ve yabancımusafirlerle birlikte kutladık.Bütün bu güzellikleri görüp beğenmeme rağmen Bayraklarımızla süslenmiş bahçeyi görünce boğazıma kocaman bir yumruk tıkandı gibime geldi.
başladım ağlamaya .benimle dalga geçenlerde oldu(çokmu özledin ülkeni) diye.(peki yıllardır biz buradayız biz ne yapalım ) diyede sitemde bulundular.Aslında onlarda özlemişler fakat eşlerinin işi dolayısı ile orada mecburi ikametleri var.Zaten Türkiye yi komşu kapısı yapanda olmuş sık sık gidip geliyorlar.
Elçimiz ve eşi misafirlerle tek tek ilgilendiler,resimler çekip herkese postaladılar.İkramlar yapıldı.Bahçeye dönerciler getirilmiş, meşrubatlarla ikram edildi.Törenin sonunda devasa bir pasta ile noktalandı.
Ongün kadar sonra kanserli çocuklar hastanesine yardım amaçlı bir kermes düzenledi elçilik.
Türkiyeden gelen bağışlar hazırlanan stantlara türlerine göre dizayn edildi.bahçenin ayrı bir bölümünde Türk yemeklerinden oluşmuş bir satış yeri hazırlanmıştı.Türk hanımlar marifetlerini sergileyip çok çeşitli ,zahmetli yemeklerle satış rekorları kırdılar.Porsiyonu 10 gine onların parası ile,bizim paramızla 40 lira oluyormuş.Yine elçimiz ve eşinden aynı duyarlı ilgilenme vardı her gelenle birebir ilgilendiler.ve bu defalarca sürdü çünkü ne evlerine çekildiler Oradaki tolulukla kaynaştılar çok iyi bir ev sahipliği yaptılar.
Acaba diğer ülkelerdeki elçiliklerimizde aynı davranışı sergiliyorlarmı diye aklımdan geçmedi desem yalan olur.
Duyduğuma göre çalışkanlığından dolayı dışişleri bakanı Davutoğlunun taktirlerini kazanmış,ırakta konsolosluk vazifesi yaparken büyükelçi olarak Mısır'a atanmış.
Şimdi harıl harıl ammice kelimeler ezberledim de onlarla kelimeler kurmaya çalışıyorum.başını gözünü yara yara herhalde bir daha gitmek kısmet olursa meramımı anlatırım diyorum.