14 Şubat 2008 Perşembe

Değirmendere'deki yalnız evler


İşte bir tane daha. Aşağıdaki resim yalnız kalmasın.

Değirmendere'de bir ev

Bu ev İzmit'in Değirmendere beldesinde asırlık bir yapı. Zamanımızda betonla yapılmış binalar moda olduğundan, zavallı binalar kaderlerine terkedilmiş vaziyette. Ben burada birçok evin resmini çektim.Uzun uzun baktım, eski hallerini düşündüm.Kimler yaşadı bu evlerde, başlarından neler gelip geçti, acı-tatlı hayatları oldu şüphesiz. Gelinler girdi kapılardan, gelinler çıktı. Bebekler doğdu, ölümler oldu. İçim acıdı birden, nedense hüzünlendim.
O unutulmaz depremde de bu beldede çok ölenler, çöken sahil ve denizin dibini boylayan binalar oldu. Çok binada yıkıldı, insan kaybı epey fazla idi. Burası acılı bir yer. Bakmayın bu görüntüye, çok güzel modern binalar var, ama ben bunu seçtim. Daha başkaları da var.

Karşıdan Galata

Karaköy ve Galatanın görünümü. Martının, özgürlüğü hatırlatan uçuşu.

13 Şubat 2008 Çarşamba

Haydarpaşa'dan Manzara

Haydarpaşa'dan Sarayburnu, Sultanahmet camisi ve Ayasofya camisinin görüntüsü. Bulutlu bir havada çekildiği için sanki akşam üzeri çekilmiş görünümü veriyor.

GALATA KÖPRÜSÜ




Burası Galata köprüsü... Burada balık avlamak çok zevkli. Ben burada avlanmayı çok seviyorum.İ stanbul'a gittiğim zaman köprüye gidip avlanıyorum. Hem manzara seyredip hem de avlanmak çok zevkli. Ne yazıkki kendimi çekemediğim için bende rastgele çekim yaptım ve bloğuma koydum. Kısa bir görüntü ama fikir verir. Anısı da bana yeter. Aynı zamanda kızım (gelinim) de Karaköy'de çalıştığından, onu görmek fırsatıda buluyorum. On dakikada olsa onunla konuşmak da iyi geliyor. Orada avlanırken hiç eve gitmek istemiyorum.Giderken ayaklarım geri geri gidiyor fakat sonuçda gitmeye mecburum değilmi?. Gerçi gece avlanmalarım da oldu fakat damadım yanımda olduğunda sakınca yoktu. Gece avlanmaları Derince limanında idi. Oda ayrı bir zevk.Oradan işkina avladım. Çok güzel balıklar yakaladım. Güneşin doğuşunu seyrederek avlanmak da ayrı bir zevk.

11 Şubat 2008 Pazartesi




Bekozda parkın önünden çekilen manzara.

10 Şubat 2008 Pazar

Ben Beykoz'u çok seviyorum.Konumu itibarı ile çok güzel bir yerde. Sahilde doyumsuz manzarası var. Oğlum Beykoz'da oturuyor. Bende arasıra onları ziyarete gidiyorum. Kaldığım müddet zarfında hemen hemen hergün sahile iniyorum.Balık tutma merakımdan da olacak ki gitmediğim zamanlarda özlüyorum.Giderken oltalarımı da götürüyorum.Balık varsa balık avını Beykoz'da yapıyorum, yoksa Kandilli'ye gidip oradada avlanma yapıyorum. Sahilde balık lokantaları var, fakat salaş bir balıkçı varki tam deniz kenarında, balık ızgara satıyorlar. Ara sırada oradan ekmek arası balığı elime alıp hemen orada bulunan banklara oturup manzara seyrederek yemekten büyük bir zevk alıyorum. Havası temiz, insanları cana yakın. Dini inancı kuvvetli bir toplum var. Tam bir anadolu kasabası. Osmanlıdan kalma ahşap evleri ile insanı ta tarihin ötelerine götürüyor. Fakat meşhur Beykoz çayırı bozulmuş.Tabiki belediyeler tarafından. Ben aşağı yukarı kırk yıl önce de gidip Beykoz çayırını görmüştüm. Geçenlerde gittiğim zaman yaya olarak Tokatköy'e kadar yürüdüm.

Birçok ahşap binanın resimlerini çektim. Bir ara parka benzer bir yerde oturup dinlenmek istedim.Yanımdan geçen yaşlıca bir beye sordum _Beyefendi Bekoz çayırı nerede? Oda bana_Beykoz çayırını bak bu hale getirdiler. Bulunduğunuz yer Beykoz çayırıdır,dedi. Adamcağız çok üzgündü sitemle söylemişti sözlerini. Daha sonra vapur iskelesinin yanında bir balıkçı vardı, ondan balık aldım. Meraklada bazı şeyler sordum, çok kibar efendi bir adamdı, bana açıklamalarda bulundu . _Beykoz çok güzel ben çok beğeniyorum,dedim. Oda bana _Beykoz güzelde eskiden daha da güzeldi. Çok yabancı geldi eski sakinliği ve saygınlığı kalmadı dedi. Ben bugünkü haliyle beğenmiştim demek ki daha önceleri, daha başka imiş. Heryerde olduğu gibi tabiki nüfusun arttığı yerde bazı değişiklikler olur.

9 Şubat 2008 Cumartesi

BAYRAM SEVİNCİ













Bu yılda geçen bayramlarda olduğu gibi damatlar, torunlar, biricik gelinim, büyük kızım hariç çünkü o Mısır'da eşinin görevi için ikamet ediyor, onun için aramızda yok. Hepsini ayrı ayrı seviyor ve değer veriyorum. Herkes yavrularını şüphesiz ki çok sever ve değer verir. Bu benim sevincim, benim saadetim. Onun için bloğuma koyup paylaşmak istedim.Nice bayramlara, hür ve mutlu olarak cümle İslam alemini eriştirsin. Amin.

1 Şubat 2008 Cuma

bakın şu yaramaza

Daha öncede anlatım. Bana ilk geldiği gün stresten olacak galiba nerdeyse gözümü çıkaracaktı. Hiç yanıma gelmiyor, hep saklanıp acıkınca ortaya çıkıyordu. Bende biran önce kucağıma alıp onu okşayıp sevmek istiyordum. Bu tatlı yaratık şimdi öylesine uysallaştı ki bu defa da beni zorlamaya başladı. Hep kucağımda oturmak istiyor, bilgisayara otursam, monütörün önüne gelip uzanıyor, elime iş aldığım zamanda gelip işimin üzerine yatıveriyor.Sanki evde yaramaz bir çocuk var gibi patisiyle sehpa üzerinde ne görürse atıp orayı tarumar edip, kendisi sehpanın üzerine kuruluyor. Gazete okumaya başlasam hemen gazeteyi parçalamak işine girişiyor. Bu seferde kovuyorum gitmiyor. Sen benimle oynamak istiyordun al sana oyun der gibi .Çok tatlı, çok sevimli alıp kendisini mıncıklıyorum, mest oluyor. Telefon çalsa benden önce koşup telefonun üzerine yatıveriyor. Çok enteresan davranışları var. Bana evdeki yalnızlığımı unutturdu.Onunla konuşuyorum, anlıyor herhalde yüzüme bakıp ilginç sesler çıkarıyor. Bence herkes evinde böyle tatlı bir yaratıkla beraber yaşasın. İnsanı eğlendiriyorlar. Az evvel ta merdivenlere kadar minik minik yırtıp ortalığa dağıttığı kağıt parçalarını topladım. Sanki suçlandı, hemen kaçıp kapının tepesine oturdu, benide bir gülme krizi tuttu. Onun halini görüpde gülmemek olurmu?
Şu anda işleme yaptığım kumaşın üzerine yatıp beni izliyor. Dün işleme yapacağım diye saatin farkına varmadım baktım ki sabahın dördü olmuş, oda benimle beraber oturdu hiç uyumadan bende onunla uğraştım. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadım onunla boğuşarak iş yapmaktan. Bakıyorum da bazı kimseler evlerine kedileri yavru iken alıp biraz büyüyünce sokağa bırakıyorlar. Bu zalimane bir tutum bence.Ya hiç almasınlar yada sokağa atmasınlar.
Bu bencilce bir davranış oluyor. Hayvanlarda telef oluyor sonra, ben çok üzülüyorum bu duruma.
Ev ortamına alışan hayvanlar sokağa atılınca aç kalıyorlar veya hemen hasta oluyorlar. Daha da kötüsü kendilerini savunamadıkları için köpeklerdende kaçamayıp onlar tarafından öldürülüyorlar.

hobi: Kurdele işi

Bu son yılların moda olan işleme tekniği. Kurdele,boncuk,pulve çeşitli ipliklerle işlenen nakış türü. Arkadaşlar kurslara gidip orada öğrendikleri ve yaptıkları işleri bana gururla gösteriyorlar, sende kursa gelseydin sende yaparsın diyorlardı.Geçen gün manifatura dükkanına gidip, kurdele nakışı hakkında hazırlanmış bir degi aldım, orda bulunan çayhaneye oturup, hem bir çay içtim hemde dergiyi inceledim. Lazım olan malzemeleri alıp eve geldim. Bir örnek beğenip kumaşımı hazırladım. Televizyonu açtım, kahvemide yaptım, kanepeye oturup başladım işlemeye.Kursa ne gerek var herşeyi dergi gösteriyordu zaten. Evet çok güzel oluyordu, fakat bir kaneviçe bir çin iğnesi ve beyaz işin verdiği zerafetten uzaktı benim için. Özenerek işlediğim bu işi kızlarımdan birine hediye edeyim diye düşündüm.Değişiklik olurdu en azından modaya uymuş olur diye düşündüm. Renkli kurdelelerle işlenmiş olan bu örtüler, kullanılan odaya da renk katardı. Arkadaşıma işlediğim işleri gösterdim şaşırıp kaldı. A sen bunları nasıl yaptın getir yakından inceleyeyim de kusurlarını göreyim dedi. Eline aldı inceledi, inceledi - vallahi senden korkulur, biz bunları yapmak için haftanın beş günü kursa gidiyoruz .Bravo sana ne diyeyim dedi. Sonra internette hobilerim sayfasına girdim. İşte orada da vardı. Arayınca herşeyin bulunduğu bir ortam. Başkasının başıma dikilip de bunu böyle, şunu şöyle yap demesi kadar bana sıkıcı gelen bir şey yok desem doğrudur. Çünkü bu ana kadar kimseden ne ders aldım nede kurslara gittim.
Hep kendi kendimi yetiştirip başarıya ulaştım. En azından yapabileceğim kadarını yapmayı başardım. Buda beni çok mutlu ediyor.