18 Mayıs 2008 Pazar

ŞOK HABER

Salı günü sabahleyin telefon sesi ile uyandım. Lüleburgaz'daki kızım arıyordu. Kocasının kız kardeşi aniden geçirdiği kalp krizi ile hayatını kaybetmişti. O kadar acı duydum ki anlatamam. Kadıncağız genç denecek yaştaydı, henüz kırk yaşında, üç tane de yavrusunu arkasında bırakmıştı. Saat onbirde kalkan arabaya kendimi zor attım.İkindi namazından sonra defnedeceklerdi. Neyse bende saat dörtte orada oldum. Evine gittiğim zaman o kadar duygulandım ki, bahçeli bir evde oturuyordu. Çiçek saksılarını hazırlamış, bazılarına tohumları ekmiş, bahçeye kıvırcıklar maydonoz gibi bazı bitkileri kullanmak üzere kadıncağız ekmiş, fakat yemek kısmet olmadan çekip gitti. Komşu ve akrabalar son vazifelerini yapmak için orada toplanmışlar, sessizce döğünüyorlar, genç olmasına yandıklarını söylüyorlardı. Herşey boş işte, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmış çabalamış, herşeylerini düzene koymuş ama bırakıp gitmiş. Bu dünya kime kaldı ki.. Aslında hiçbir şeyi dert etmemek, hırs yapmamak lazım.Üzüntülerle sevinçlerle, mutluluk ve hüzünlerle geçen bir hayat aniden sönüp gidiyor.Herşey geride kalıyor. Götürülen sadece amelin. Şu ortalığı tozu dumana katıp soyanlar, haksız kazanç peşinde koşanlar, birbirine kötülük yapanlar acaba hiç sonlarının geldiğinde, herşeyi geride bırakacaklarını bilmiyorlarmı diye düşündüm. Hayatı güzel yaşamak, hep iyi olmaya çabalamak, diğer insanlara el uzatma erdemliliği göstermek daha iyi olmaz mı? Bu dünyadan çekip gittiğin zaman (bir mikrop eksildi) dedirteceğine ( keşke daha yaşasaydı ne iyi insandı, onun gibiler neden çok yaşamazlar) dedirtmek de vardı. Kafam allak bullak oldu. Her ölenin arkasından düşündüklerim bunlar. Acaba benim arkamdan ne denecekti.

Hiç yorum yok: