13 Mayıs 2008 Salı

AĞLAYAN MELEK



İzin isteyip fotoğrafını çektim ve yağlıboya olarak tuale aktardım. Sessiz sedasız ağlaması içimi sızlattı. Hayat şartları onu hayli çökertmiş. Yıllarca çay bahçelerinde, çayla uğraşmış, inek beslemiş, yaylalara yaya çıkıp otlar dermiş, sırtında taşımış. Yedi çocuğa analık yapıp büyütmüş. Kızlarını gelin edip, oğullarına gelin almış. Kimi okumuş şehire gitmiş, kimisi yanında otururmuş. İlk kızından olan torunu Mahmut'u o kadar çok seviyormuş ki, bütün evlatları bir yana o bir yana imiş. Sevgili torunu çıktığı ağaçtan düşünce komaya girmiş. Çocuğu doktora götürmüşler fakat kurtaramamışlar. Devamlı ağlayıp göz yaşı dökmesi ondanmış.(ne zaman oldu bu olay) diye sordum( aman kızım geçen yıl kaybettik ama oynayan çocukları görünce onu hatırladım)dedi. Bende o gün öldüğünü sanmıştım. Fakat sevgisinin büyüklüğü karşısında ona hayran kaldım. Trabzondan kalkıp gezmeye gelmişler. Akrabaları varmış. Kendisini kızı getirmiş hava tebdili için.( ahhhh dedi torun da ne tatlı, insan evladını unutuyor onların sevgisi çok başka) diye sızlandı. Biraz konuştuk, kendisine resmini yapacağımı söyledim. Tamam ne yaparsan yap dedi gülümsedi.(ha kız ben genç değilim, güzel hiç değilim neyine yapacaksın ki resmimi ) dedi. Evet çirkindi, hakikaten erkeğe benziyordu ama ben nedense onun resmini yapmak istedim. Sert ifadesinde yumşacık bakışları vardı. Kocaman burnu, iri elleri ile, gözlerinden akan yaşlar beni çok etkilemişti. İsmini sordum (melek) dedi. Kızı da gülümseyerek (adı gibidir ) dedi. Allah uzun ömürler versin. Adı gibi huyuda güzelmiş. Önemli olan da zaten o değil mi?.

Hiç yorum yok: